31 Ocak 2019 Perşembe

Bir Tele Evanjelizm Eleştirisi: "Genesis: Jesus, He Knows Me."









You see the face on the TV screen,
Coming at you every Sunday,
See that face on the billboard,
That man is me.

On the cover of the magazine,
There's no question why I'm smiling,
You buy a piece of paradise,
You buy a piece of me.

I'll get you everything you wanted,
I'll get you everything you need,
Don't need to believe in hereafter,
Just believe in me.

Cause Jesus he knows me,
And he knows I'm right.
I've been talking to Jesus all my life,
Oh yes he knows me,
And he knows I'm right.
And he's been telling me,
Everything is alright.

I believe in the family,
With my ever loving wife beside me,
But she don't know about my girlfriend,
Or the man I met last night.
Do you believe in god,
'Cause that's what I'm selling,
And if you want to get to heaven,
I'll see you right.

You won't even have to leave your house,
Or get outta your chair.
You don't even have to touch that dial,
Cause I'm everywhere,
And Jesus he knows me,
And he knows I'm right,
I've been talking to Jesus all my life,
Oh yes he knows me,
And he knows I'm right,
Well he's been telling me,
Everything's gonna be alright.

Won't find me practicing what I'm preaching,
Won't find me making no sacrifice,
But I can get you a pocketful of miracles,
If you promise to be good, try to be nice.

God will take good care of you,
Just do as I say, don't do as I do,
I'm counting my blessings,
I've found true happiness,
Cause I'm getting richer, day by day,
You can find me in the phone book,
Just call my toll free number,
You can do it anyway you want,
Just do it right away.

There'll be no doubt in your mind,
You'll believe everything I'm saying,
If you want to get closer to him,
Get on your knees and start paying,
Cause Jesus he knows me,
And he knows I'm right,
I've been talking to Jesus all my life,
Oh yes he knows me,
And he knows I'm right,
Well he's been telling me,
Everything's gonna be alright, alright,
Cause Jesus he knows me,
And he knows I'm right,
Oh yes he knows me and he knows I'm right.
I've been talking to Jesus all my life,
And he's been telling me everything is alright, alright...

Jesus he knows me, Jesus he knows, know,
Jesus he knows me, Jesus he knows, know,
Jesus he knows me, Jesus he knows, know...


Besteciler: Michael Rutherford / Phil Collins / Tony Banks
Jesus He Knows Me şarkı sözleri © Concord Music Publishing LLC

Evanescence: Bring Me To Life

How can you see into my eyes like open doors?
Leading you down into my core where I've become so numb
Without a soul my spirit's sleeping somewhere cold
Until you find it there and lead it back home
(Wake me up)
Wake me up inside
(I can't wake up)
Wake me up inside
(Save me)
Call my name and save me from the dark
(Wake me up)
Bid my blood to run
(I can't wake up)
Before I come undone
(Save me)
Save me from the nothing I've become
Now that I know what I'm without
You can't just leave me
Breathe into me and make me real
Bring me to life
(Wake me up)
Wake me up inside
(I can't wake up)
Wake me up inside
(Save me)
Call my name and save me from the dark
(Wake me up)
Bid my blood to run
(I can't wake up)
Before I come undone
(Save me)
Save me from the nothing I've become
Bring me to life
(I've been living a lie, there's nothing inside)
Bring me to life
Frozen inside without your touch
Without your love, darling
Only you are the life among the dead
All this time I can't believe I couldn't see
Kept in the dark but you were there in front of me
I've been sleeping a thousand years it seems
Got to open my eyes to everything
Without a thought, without a voice, without a soul
Don't let me die here
There must be something more
Bring me to life
(Wake me up)
Wake me up inside
(I can't wake up)
Wake me up inside
(Save me)
Call my name and save me from the dark
(Wake me up)
Bid my blood to run
(I can't wake up)
Before I come undone
(Save me)
Save me from the nothing I've become
Bring me to life
(I've been living a lie, there's nothing inside)

Besteciler: David Hodges/Ben Moody/Amy Lee

How can you see into my eyes like open doors? 
Açık kapılar gibi olan gözlerimi nasıl görüyorsun?
Leading you down into my core where I've become so numb.
Seni donakaldığım kalbime doğru yönlendirmeye çalışıyorlar.
Without a soul, my spirit sleeping somewhere cold,
Cansız bir şekilde, ruhum soğuk bir yerde uyuyup duracak,
Until you find it there and lead it back home,
Ta ki sen onu bulup ait olduğunu yere geri döndürene dek!
(Wake me up!
Uyandır beni!)
Wake me up inside.
Uykumdan uyandır beni.
(I can't wake up.
Uyanamıyorum.)
Wake me up inside.
Uykumdan uyandır beni.
(Save me!
Kurtar beni!)
Call my name and save me from the dark.
Adımı çağır ve beni karanlıktan kurtar.
(Wake me up!
Uyandır beni!)
Bid my blood to run.
Kanımın akmasını sağla.
(I can't wake up.
Uyanamıyorum.)
Before I come undone.
Tamamen mahvolmadan önce.
(Save me.
Kurtar beni.)
Save me from the nothing I've become.
Dönüştüğüm bu hiçlikten kurtar beni.
Now that I know what I'm without
Şimdi bende neyin eksik olduğunu biliyorum.
You can't just leave me
Beni bırakıp gidemezsin!
Breathe into me and make me real
Bana nefesini ver ve beni gerçeğe dönüştür!
Bring me to life!
Beni hayata döndür!
(Wake me up
Uyandır beni!)
Wake me up inside.
Uykumdan uyandır beni.
(I can't wake up.
Uyanamıyorum.)
Wake me up inside.
Uykumdan uyandır beni.
Save me!
Kurtar beni!
Call my name and save me from the dark.
Adımı çağır ve beni karanlıktan kurtar.
(Wake me up!
Uyandır beni!)
Bid my blood to run.
Kanımın akmasını sağla.
(I can't wake up.
Uyanamıyorum.)
Before I come undone.
Tamamen mahvolmadan önce.
Save me!
Kurtar beni!
Save me from the nothing I've become.
Dönüştüğüm bu hiçlikten kurtar beni.
Bring me to life.
Beni hayata döndür.
(I've been living a lie,
Bir yalanı yaşıyormuşum.
There's nothing inside.
İçim bomboş.)
Bring me to life!
Beni hayata döndür!
Frozen inside without your touch without your love, darling.
Senin dokunuşun, sevgin olmadan içim hep donuk, bir tanem.
Only you are the life among the dead.
Sadece sen ölüler içinde hayatsın.
All this time, I can't believe I couldn't see.
Bu kadar zaman boyunca, seni göremediğime inanamıyorum.
Kept in the dark but you were there in front of me.
Karanlıkta alıkoyulmana rağmen, aslında hemen önümdeymişsin.
I've been sleeping a thousand years it seems.
Bin yıldır uyuyorum sanırım.
Got to open my eyes to everything!
Gözlerimi her şeye açmak istiyorum artık!
Without thought, without voice, without a soul !
Düşüncesiz, sessiz ve ruhsuz kalamazsın!
Don't let me die here.
Burada ölmeme izin verme.
There must be something more.
Yapılabilecek bir şeyler olmalı!
Bring me to life.
Beni hayata döndür.
(Wake me up!
Uyandır beni!)
Wake me up inside.
Uykumdan uyandır beni.
(I can't wake up.
Uyanamıyorum.)
Wake me up inside.
Uykumdan uyandır beni.
Save me
Kurtar beni!
Call my name and save me from the dark.
Adımı çağır ve beni karanlıktan kurtar.
(Wake me up!
Uyandır beni!)
Bid my blood to run.
Kanımın akmasını sağla.
(I can't wake up
Uyanamıyorum.)
Before I come undone.
Tamamen mahvolmadan önce.
Save me!
Kurtar beni!
Save me from the nothing I've become.
Dönüştüğüm bu hiçlikten kurtar beni.
Bring me to life.
Beni hayata döndür.
(I've been living a lie.
Bir yalanı yaşıyormuşum.
There's nothing inside.
İçim bomboş.)
Bring me to life!
Beni hayata döndür!

30 Ocak 2019 Çarşamba

Louis Aragon: Yalnız İnsan

Yalnız insan merdivendir,
Hiçbir yere ulaşmayan,
Sürülür yabancı diye,
Dayandığı kapılardan.

Yalnız insan deli rüzgar,
Ne zevk alır ne haz verir,
Dokunduğu küldür uçar,
Sunduğu tozdur silinir.

Yalnız insan yok ki yüzü,
Yağmur çarpan bir camekan,
Ve gözünden sızan yaşlar,
Bir parçadır manzaradan.

Yalnız insan kayıp mektup,
Adresi mi yanlış nedir?
Sevgiler der fırlatılır,
Kim bilir kim tarafından.

L. A.

Nâzım Hikmet: Sev Sevebildiğin Kadar

BİR GENÇ ADAMA... HAKÎM HERAKLİT'E...
YILDIZLARA VE AŞKA DAİRDİR...
I
Şehir
uzakta.
Genç adam
ayakta.
Akıyor şehirden geçen nehir,
genç adamın ayakları dibinden.
Genç adam
piposunu çıkarıyor cebinden ,
aranıyor kibriti.
Bakıyor akar suya,
düşünüyor Heraklit'i,
düşünüyor büyük hakîm Heraklit'i genç adam...
Kim bilir belki böyle bir akşam,
böyle bir akşam,
Heraklit alnını,
yeşil gözlü zeytinliklerde akan
suya eğdi
ve dedi:
«— Her şey değişip akmada,
bu hâl beni hayran bırakmada..»
Heraklit, Heraklit; ne akıştır bu!.
ne akıştır ki bu, dalgalarında
dağlıdır alnı en mukaddes putun
kızgın demir damgasıyla sükûtun.
Gebedir her sükût bir yükselişe.
Ne mümkün karşı koymak,
bu köpürmüş gelişe..
Heraklit, Heraklit!.
akar suya kabil mi vurmak kilit?
Şehir
uzakta.
Genç adam
ayakta.
Akıyor şehirden geçen nehir,
genç adamın ayakları dibinden.
Genç adam
kibritini çıkarıyor cebinden
yakıyor piposunu

II

Dikine müstakil bir apartmanın
en üst katında
dört köşe bir oda.
Perdesiz pencereler.
Pencerelerin dışında yıldızlı geceler.
Genç adam
alnını dayamış cama.
Ben, romanın muharriri
diyorum ki genç adama:
— Delikanlım!
İyi bak yıldızlara,
onları belki bir daha göremezsin.
Belki bir daha
yıldızların ışığında
kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin..
Delikanlım!.
Senin kafanın içi
yıldızlı karanlıklar
kadar
güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
Yıldızlar ve senin kafan
kâinatın en mükemmel şeyidir.
Delikanlım!.
Sen ki, ya bir köşe başında
kan sızarak kaşından
gebereceksin,
ya da bir darağacında can vereceksin.
İyi bak yıldızlara
onları göremezsin belki bir daha...
Delikanlım!.
Belki beni anladın,
belki anlamadın.
Kesiyorum sözümü.
İşte kapı açıldı
geldi beklenen kadın..
«— BEKLETTİM Mİ?»
«— ÇOK...
Ama zarar yok...»
Kadın
yakaladı genç adamı,
elinden.
Genç adam
yakaladı kadını belinden.
Bir yumrukta kırdı camı.
Oturdular pencerenin içine.
Sarktı ayakları gecenin içine...
Işıklı bir deniz dibi gibi,
başlarında, sağda, solda gece yanıyor.
Ayakları karanlık boşluklara sallanıyor...
Sallanıyor ayakları,
sallanıyor ayakları...
........... DUDAKLARI ......
Sevmek mükemmel iş delikanlım.
Sev bakalım...
Mademki kafanda ışıklı bir gece var,
benden izin sana,
seeeeev
sevebildiğin kadar...

Nazım Hikmet RAN

George Eliot

George Eliot (22 Kasım 1819, Nuneaton-22 Aralık 1880, Londra), Victoria döneminin ünlü İngiliz yazarlarından biri olup gerçek ismi, Marian Evans olup Mary anne olarak da tanınmıştır.
Şu ünlü sözünü hiç akıldan çıkarmamak gerekir: "It is never too late to be what you might have been. (Olabileceğiniz şeyi olmak için asla geç değildir.)"

 

Ankara ve deniz

İmkânsız ama olsaydı böyle olacaktı...

14 Mart Tıp Bayramı

1919'un Mart ayında, İstanbul'da, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane, İngiliz birlikleri tarafından işgal edilir. İşgalcilere karşı direnmek ve okulu işgalcilerden kurtarmak için çareler arayan öğrenciler; okulun kuruluş yıldönümü olan 14 Mart'ı topluca kutlamaya karar verirler. Öğrenciler, Tıbbiye 3. sınıfta okuyan Hikmet Boran önderliğinde büyük bir gösteri yaparak okulun iki kulesi arasına büyük bir Türk Bayrağı asarlar. İşgal kuvvetleri duruma müdahale ederler ama öğrencileri durduramazlar. [Hikmet Boran, ayrıca, Sivas kongresinde Tıbbiyelilerin temsilcisi olarak görev almış ve Mustafa Kemal'e hitaben şunları söylemiştir: "Delegesi bulunduğum Tıbbiye, beni bağımsızlık için başlattığınız çalışmalara katılmak için gönderdi. Mandayı kabul edemeyiz. Eğer, Kongre böyle bir karar verirse, bütün gücümüzle karşı çıkacağız. Bu düşünceyi siz bile onaylamış olsanız, size de karşı çıkacağız. O zaman, Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı vatanımızın kurtarıcısı değil, batırıcısı sayacağız.”] Olayın yıl dönümü olan 14 Mart, tıp camiasının emperyalist güçlerin karşısına resmen çıkışının yıl dönümü olarak, Türkiye'de Tıp Bayramı olarak kutlanır.

Ahmet Midhat ve evrim

Ahmet Midhat Efendi, kendi çıkardığı Dağarcık adlı derginin ikinci sayısında yayımlanan "Veladet" (Doğum: 1873) adlı yazısında, kendisinin nasıl dünyaya geldiğini anlattıktan sonra şunları söylemekteydi: "Fakat bundan daha pek çok zaman evvel dünyaya gelmiş idim. Pek çok evvel, pek çok evvel. Biliyor musunuz ne zaman? Daha evveli de var ama, haydi o kadar da uzağa gitmeyelim de biraz beri tarafından başlayalım", dedikten sonra doğumunun, Dünya'nın henüz soğumadan önceki evresinde başladığını belirtmekte ve "Nice seneler hararet-i merkeziye içinde kaynadım. Sonra, birçok madenler içinde buhara munkalib olarak (dönüşerek) uçtum. Tekasüf ettim. (Yoğunlaştım.) Tahaccür ettim (Taşlaştım,katılaştım). Kürenin bu tabaka-i evvelâsını teşkil eden her zerre içinde, benim vücudum vardı. Vücudumun her zerre içinde olan kısmını toplaya toplaya başıma haller geldi. Toprak oldum, nebatat (bitkiler) haline girdim. Çiçek oldum, açtım. Haşerat haline girdim. Münteşir oldum (yayıldım). Her tabakada o kadar hallere girdim ki, tarif değil isimlerini saymış olsam, kamus (sözlük) kadar bir kitap olur. Nihayet dördüncü tabakada dahi nice yüz bin inkılaplar (dönüşümler) gördükten sonra aksamımı (kısımlarımı) toplaya toplaya meydana geldim.." 
İhvan-ı Safâ'dan, Mevlâna'ya, Mevlâna'dan İbrahim Hakkı'ya, ondan Ahmet Midhat Efendi ve nicelerine varıncaya dek tekâmülü (evrime) savunan düşünürlerimiz, tasavvuflarımız, yazarlarımız hep olmuştur. İslâm Dünyası'nda da evrimi savunan teologlar, düşünürler, filozoflar hep olagelmiştir. "Yaradılışçılık" adı altında, türlerin sabit olduğu, milyarlarca yıldır hiç değişmediği ve değişmeyeceği görüşünü (din adına İslam Skolastiğini) savunan dogmatik çizgi ise evrimi hep yadsımış, kuram hakkında en ufak bir bilgisi olmadığı halde, bu konuda sürekli demagoji yapmış ve atıp tutmuştur. Biyolojik evrimi yadsıyanlar; gökyüzünün de, mükemmel, değişmeyen, oluş ve bozuluşun olmadığı bir özelliğe sahip olduğunu söylüyorlardı. Ama 100 yıldır artık biliyoruz ki; yıldızlar ve gök adalar da aynı canlılar gibi doğar, büyür, gelişir, değişir ve ölürler. (Yıldızların ve gök adaların evrimi incelenebilir.) Bununla birlikte jeologlar ve paleontologlar her gün yeni bir fosil, yeni bir kemik buluyorlar, türlerin ara halkalarını birleştiriyorlar ve birleştirmeye de devam edecekler. Dogmatikler kabul etsinler ya da etmesinler; hayat suda başladı ve bizim en uzak atamız da bir tür bakteriydi. Yani hepimiz mikroplardan evrimleşerek bugüne kadar geldik. En uzak atalarınızın mikrop olduğu gerçeği size zor geliyorsa, o zaman 550 milyon yıl önce bir tür balık olduğunuzu bilerek mutlu olabilirsiniz; e nihâyetinde, milyonlarca yıl boyunca, türleşerek, değişerek, "homo sapiens sapiens" oldunuz. Yani; "düşündüğünün üstüne düşünen insan"...


Çanakkale Destanı

Havada uçan mermilerin birbirlerinin içinden geçtiği bir savaşta, Anadolu'nun en temiz insanlarının hayatını ortaya koyarak yazdığı destanın adıdır Çanakkale...

Harf Devrimi meselesi

Harf devriminin yapılma nedeni, nüfusun  okuma yazma bilmeyen %90'luk kesiminin okur yazar hale gelmesi ve yazılı olarak kendini ifade edebilmesidir. Harf devrimi, cumhuriyetten yaklaşık 50 yıl önce tartışılmaya başlanmıştır. Nitekim Osmanlı münevverleri içinde Latin alfabesine geçilmesini savunan azımsanmayacak bir kesim vardır.
Yeni alfabe, bilimin öğrenilmesi ve yaygınlaşmasında da oldukça önemli bir rol oynamıştır. Nitekim harf devrimi dilde sadeleşmeyi de beraberinde getirmiştir. Geometride verilecek iki örnek konuya açıklık getirebilir:
Eskiden;
Eşkenar üçgene: "Müselles-i mütesaviyul adla",
İç ters açılara ise : "Zaviyetanı-ı mütekabiletan-ı dahiletan"
denmekteydi.
Kulağa çok hoş geliyor ama bilim yapmaya pek de elverişli değil...
Görüldüğü gibi, harf devrimi, okuduğunu anlamayı, anladığını yazılı olarak anlatmayı ve bilimsel dili sadeleştirmeyi amaçlamıştır. Bu demek değildir ki, Osmanlıca öğrenilmeye değmez bir dildir; aksine tarihimizi anlamak ve anlatmak isteyen herkesin Osmanlıca öğrenmesinde büyük fayda var. Geçmişle bugün arasındaki köprüdür Osmanlıca. Doğru tavır, ne geçmişe reddiye ne de çağa uygun hareket etmeye reddiyedir.

Kinikler kimdir?

Kinikler, insanın erdem ve mutluluğa, hiç bir değere bağlı olmadan, tüm gereksinmelerinden sıyrılarak bağımsız olarak erişebileceğini savunan filozoflardır.
Sokrates‘in ölümünden sonra, onun görüşünü işlemek, geliştirmek ve yaygınlaştırmak isteyen öğrencileri değişik okullar kurdular. Bunlardan biri de Anthistenes (M.Ö. 444-368) tarafından kurulan Kynism okulu olup ismini okulun öğretisine uygun yaşayanların toplum içindeki durumları nedeniyle Kynos sözcüğünden türetilen Kynik (köpek gibi-köpeksi) sözcüğünden alır. "Kinikler için yaşamanın anlamı insanın tam bağımsızlığıdır. İnsanın tutkulardan, boş kuruntulardan, günübirlik duygulanımlardan, gereksinmelerden kendini kurtardıkça daha fazla erdemli olacağına inanmışlardır." Bu yolda (erdeme ulaşmada) insanın en büyük dayanağının bilgi olduğunu savunmuşlar ve bilgi olmadan erdemin olanaksız olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Kinikler, bu bireyci tutumları yanında mutluluğu da önemsemişlerdir. Onlara göre mutluluk; haz alınan şeylere ulaşmadan kaynaklanan bir mutluluk değildir. Kinikler, Hedonistlerin savunduğu ve temel ilke olarak aldıkları hazdan uzak durmayı tercih etmişlerdir. Nitekim Kinik Okulu’nun kurucusu Anthisthenes: “Hazdan korkarım. Bu öyle bir korku ki, deli olmaktan duyulacak korkuyu bile bastırır” demiştir. Kiniklere göre toplumun onlarla ilgili yargıları önemsizdir. Onları mutlu kılacak olan bilgi ve erdemdir. Gerçek mutluluk için başka yol yoktur. Kötülük ne amaçla olursa olsun insana mutluluk veremez. Kötülük gibi insanı oyalayan, mutluluk verecekmiş gibi kendine çeken; güzellik, zenginlik, ün, onur gibi şeylerden de kaçınmak gerekir. Çünkü bunlar ne bilgiyle, ne erdemle ne de mutlulukla bağdaşırlar. Tersine insanı bağımlı kılarlar. İnsanın bunlara aldırış etmemesi gerekir. Kiniklere göre insan mutluluğunun kaçınılmaz bir yanı da özgürlüktür. Özgürlük ise insanın kendisine egemen olması ve iç varlığının bağımsızlığı demektir. İnsan birtakım şeylere ne kadar kayıtsız kalır, ne kadar az gereksinme duyar ise o kadar özgür olacaktır. (Kaynak: www.nkfu.com/kynik-felsefesi-kynizm-nedir/)

Kinizmin tutarlı uygulayıcısı olarak fıçıda yaşayan Sinoplu Diyojen (M.Ö 412-323)






















29 Ocak 2019 Salı

Mary Hopkin: Those were the days













Once upon a time there was a tavern
Where we used to raise a glass or two
Remember how we laughed away the hours
And dreamed of all the great things we would do
Those were the days my friend
We thought they'd never end
We'd sing and dance forever and a day
We'd live the life we choose
We'd fight and never lose
For we were young and sure to have our way.
La la la la...la la la la la la

Then the busy years went rushing by us
We lost our starry notions on the way
If by chance I'd see you in the tavern
We'd smile at one another and we'd say
Those were the days my friend
We thought they'd never end
We'd sing and dance forever and a day
We'd live the life we choose
We'd fight and never lose
For we were young and sure to have our way.
La la la la...

Those were the days, oh yes those were the days
Just tonight I stood before the tavern
Nothing seemed the way it used to be
In the glass I saw a strange reflection
Was that lonely woman really me
Those were the days my friend
We thought they'd never end
We'd sing and dance forever and a day
We'd live the life we choose
We'd fight and never lose
For we were young and sure to have our way.
La la la la...

Those were the days, oh yes those were the days
Through the door there came familiar laughter
I saw your face and heard you call my name
Oh my friend we're older but no wiser
For in our hearts the dreams are still the same
Those were the days my friend
We thought they'd never end
We'd sing and dance forever and a day
We'd live the life we choose
We'd fight and never lose
For we were young and sure to have our way.
La la la la...
Those were the days, oh yes, those were the days

Ne günlerdi dostum
Bir zamanlar bir taverna vardı
Bir kaç kadeh coştururdu bizi
Tüm gece gülüşür, konuşurduk
Hedeflediğimiz büyük şeyleri
Ne günlerdi onlar
Hiç bitmez sanırdık
Dans ederdik senle sabahlara dek
Yaşardık gönlümüzce
Yenilmezdik asla
Çünkü gençtik yolumuzdan emindik
La la la la la la...

Derken yıllar parçaladı bizi
Düşlerimizi bir bir yitirdik
O tavernada rastlaşırsak seninle
Gülümser, bu şarkıyı söylerdik
Ne günlerdi, dostum
Hiç bitmez sanırdık
Şarkı söylerdik sabahlara dek
Yaşardık gönlümüzce
Yenilmezdik kavgamızda
Ne günlerdi
Ne günlerdi onlar...
La la la la la la...

O tavernaya giderken bu gece
O eski havayı hissedemedim
Camdaki görüntüm bir garipti
Bu yalnız kadın, sahi ben miydim?
Ne günlerdi, dostum
Hiç bitmez sanırdık
Şarkı söylerdik sabahlara dek
Yaşardık gönlümüzce
Yenilmezdik kavgamızda
Ne günlerdi
Ne günlerdi onlar...
La la la la la la...

Birden senle karşılaştık orda
Sesin, yüzün, sıcak gülüşün...
Ruhlarımız yaşlanmamış hala
Ve kalpler içinde aynı düşün
Ne günlerdi, dostum
Hiç bitmez sanırdık
Şarkı söylerdik sabahlara dek
Yaşardık gönlümüzce
Yenilmezdik kavgamızda
Ne günlerdi
Ne günlerdi onlar...






Yunus Akgün

İşte yeni forvetimiz. Gençlere şans verilince, neler yapabileceklerini gösterdiler. Önce Ozan, şimdi de Yunus Akgün...

Yunus, çalışmaya devam etmeli. Fizik gücünü artırmalı. Tekniğine diyecek yok zaten. Yolu açık olsun...

Venezuela'da bir kukla: Guaido

Emperyalizmin yeni maskotu Guaido. ABD, Venezuela'ya demokrasi getirmek için yanıp tutuşuyor; tıpkı yıllardır Irak'a, Libya'ya, Afganistan'a, Yemen'e, Suriye'ye getirdiği demokrasi gibi bir demokrasi. Tıpkısının aynısı. Petrol demokrasisi. Tamamen duygusal...

Sosyometri nedir?

Sosyometri, bir gruptaki kişilerin sempati ve antipati derecelerini ölçmeye yarayan bir tekniktir. Bireyler arasındaki yakınlaşma ve uzaklaşma derecelerini ölçmek için Amerikalı sosyolog Jacob Moreno (1892-1974) tarafından geliştirilmiştir. Sosyometri, bir toplumsal gruba bağlı üyelerin birbirine karşı duydukları sevgi, saygı, kıskançlık, beğeni gibi duygusal bağları hakkında nesnel bilgiler edinmek için kullanılır. Elde edilen bilgiler sonucunda sosyogram denilen şema ya da grafikler oluşturulur. Bu şema ve grafiklerle bireyler arasındaki ilişkileri ve grubun sosyal yapısını net bir şekilde anlayabiliriz. Sosyometri tekniği,özellikle küçük grupların incelenmesinde oldukça önemlidir.

Vuslat

Kesin olan bir ihtimal var ki, o da yaşam denen masalın bir gün bitecek olması. Hiç bir masalın sonsuz olmadığı gibi.
"Sükut etme nazlı yar, beni mecnun edersin."
"Vuslatın başka alem.. "
Kesin olmayan şey vuslat. O bir bilmece... İhtimalleri azaltan, ihtimali yok eden yaşamın kendisi değil. Yaşam, içinde sonsuz olasılıklar taşır. İhtimalin yok edilmesi yaşamın yok edilmesidir. Bir insanın yaşayan ölü olmasının nedeni ihtimalsizliktir. Olasılıksızlık, olanaklı olursa; sükut istikrarlı bir işkence olursa insan mecnun olur. Bir ömre bedel olmak, olasılıksızlığın olasılıksız olması demektir...
* Vuslat başka da , yar sükut eder ise mecnun eder insanı ...
C.A.G.

Milyarlık ömür

İç sesim şunları söylüyordu: "...Güneş; sen de yalnızsın ben de. Ay da öyle. Göklerdeki yıldızlar da. Senin sesini de duyan olmaz, benim de. Ama sen bana 150 milyon kilometre uzakta değilsin asla. İçimde yanıyorsun, tüm hücrelerimde... Sımsıcak bir ışıksın sen, kozmostaki tüm yıldızlar gibi. Ama ben bu yüzyılda ölüp gitmiş olacağım. Kimse ağlamayacak arkamdan, çünkü yalnız gideceğim; kim bilir nerede, belki yağmurlu bir gecede... Sen ise 4.5 milyar yıl daha yaşayacaksın. Tadını çıkar yaşamanın, o kutlu özgürlüğün tadını, çıkar çıkarabildiğin kadar..."



Sosyalizm ve Sinclair

Ünlü yazar Sinclair, Kaliforniya valiliği seçimlerine katıldığı 1951 yılında şunları söylemişti:
"...Amerika halkı sosyalizmi seçecektir ama bu isimle değil. Bunu yoksulluğa son kampanyasında kanıtladım. Sosyalist listeden aday olduğumda 60 bin oy alırken, Kaliforniya’da Yoksulluğa Son! diyerek 879 bin oy aldım. Sanırım düşmanlarımızın hakkımızda öne sürdükleri büyük yalanlar başarılı oldu. Bu yalana cepheden saldırmaktansa etrafından dolaşmak tercih edilmelidir..."
Sinclair, sosyalizmin ne olduğunu bilmeyen daha doğrusu ne olduğu hakkında tamamıyla yanlış bilgilendirilen topluma, sosyalizmin; toplumsal kaynaklardan herkesin yararlanmasını, zengin ile fakir ayrımını ortadan kaldırarak toplumsal eşitliği sağlamayı amaçlayan bir düşünce olduğunu söylüyor. Nihayetinde, kapitalizmin tarihsel gelişmesinin zorunlu bir sonucu olarak sosyalizmin ortaya çıkacağını şu iki kelimeyle çok güzel özetliyor: "Fakirliğe Son!"

Mezar taşının üzerinde duran,  Sinclair'e ait The Jungle (Chicago Mezbahaları) adlı eser. Amerikan işçi sınıfının işler acısı hâlini konu alıyor.


Yıldızını bulmak

Yıldızınızı bulun mutlaka. Gökyüzüne bakın. Sizi izleyen bir tane vardır mutlaka. Belki de iki tane. Tüm hareketlerinizi gözlerler. Yaşamınız boyunca, bilinçaltınızı yönetirler. Yıldızlardan geldiğini asla unutma. Her insanın özü yıldızdır çünkü.
Vücudundaki hidrojen, azot, aminoasit, DNA, su ve organizmanın tüm bileşenlerinin kökeni yıldızlarda üretildi. Sen 3.5 milyar yılda bakterilerden, deniz anasından, sürüngenlerden, Australopithecus anamensis'ten homo sapiens sapiense (düşündüğünü düşünen insan) evrildin. Felsefe yapmaya başladığında insan olmuştun. Yerkürede tek felsefe yapabilen canlı sensin. Ayrıcalıklı değilsin diğer canlılardan ama mutlaka bir üstünlük arıyorsan kendinde, başını öne eğerek ve kalbinle düşünerek bir filozof olabilmenle övünebilirsin. Yavaş yavaş uyum sağladın çevrene, çoğalmayı ve türünü devam ettirebilmeni, bakterilerden başlayan çok uzun bir embriyonik yürüyüşe borçlusun, bir zamanlar bir tür balıktın, bir zamanlar bir tür sürüngen. Köklerini bulmalısın mutlaka. Mutluluğu sadece Dünya'da değil, göklerde de arayabilirsin. Çünkü yıldızlar milyonlarca yıldır seni izliyor, sen ne izliyorsun peki?
Durma, yıldızınla kucaklaş. O zaman tüm insanları, yaşamının kaynağı olan kalbinin bembeyaz ışığıyla kucaklayacaksın...
C.A.G.

Lymra antik kenti civarında

Yıllar önce, Finike'de bulunan Lymra antik kenti civarında çekmiştim bu resmi. Hala en sevdiğim resimlerden biri. Hatta bu resmi bir fotoğraf yarışmasına göndermiştim daha sonra. Onlara söylediğimde de, "Kazanırsan , bizi de görürsün artık" falan demişlerdi... : ) Fotoğraf jürisi görmeyince bu resmi, ben de onları göremedim... Minik kız çocuğu ise çoktan büyümüş, okula gidiyordur şimdi...

Serpantin

Serpantin (Yılan Taşı: Latincede serpent, yılan anlamına gelir) genellikle koyu yeşil renkli, billur yapısı farklı 20 türü olan, minerallerin başkalaşmasıyla oluşan bir kaya türüdür. İsmini yılan derisine benzeyen billur yapısından alır. 
Doğada bol miktarda bulunur. Bazı türleri (lifli yapıda olanları) kanserojen asbest minerali içerir ve insan sağlığı açısından son derece zararlıdır. Sertliği değişkendir. "Sulu Magnezyum Silikat olarak" tanımlanır. Kristal forma sahip değildir. Şekilsiz, tanecikli ve iri yapılı kaya görünümündedir.
Kimyasal bileşimi H4 - Mg3 - Si2 - O9'dur.
Bu kayaca rastlanılan yerlerde; çoğu zaman demir-çelik, pil ve kimya sanayiinde kullanılan krom bulunur.




Semiyotik (göstergebilim ) nedir?

Semiyotik, eski Yunancada "işaret" anlamına gelen "semeîon" kelimesinden gelir. Terim, göstergelerin yorumlanması ve işaretleri anlama süreçlerinin sistematik bir şekilde incelenmesi olarak tanımlanabilir. Semiyotik, disiplinlerarası bir çalışma alanıdır. [Anlam bilimi, dil bilimi, fonetik, mimarlık, sosyoloji, psikanaliz gibi bir çok bilim dalını ilgilendiren interdisipliner bir çalışma alanı olup yapısalcılığın (strüktüralizm) modeli de denilebilir.]
Semiyotik bugünkü anlamda ilk defa John Locke (1632-1704) tarafından Essays Concerning Human Understanding (İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Deneme (1690) başlıklı eserde kullanılmıştır. Modern semiyotik ise kaynağını Ferdinand de Saussure’nin 1916’da yayımlanan Genel Dil Bilimi Dersleri ile pragmatist filozof Charles Sanders Peirce'in (1839-1914)’nin yazılarından alır. Peirce, bütün olguları kapsayan bir göstergeler kuramı tasarlamış ve mantıkla özdeşleştirdiği bu kurama «semiotic» adını vermiştir. Peirce’e göre, her çeşit bilimsel inceleme için bir başvuru çerçevesi oluşturan genel bir kuram olarak gösterge bilimi üç kısma ayrılarak incelenebilir :
1. Salt dilbilgisi; 2. Mantık; 3. Salt sözbilim.
Semiyotiğin en çok tanınan temsilcileri ise, Avangart (avant-garde: yenilikçi) yazar Roland Barthes (1915-1980), Gülün Adı ve Foucault Sarkacı gibi kitaplarıyla da tanınan Umberto Eco (1932), dil ve felsefe ilişkisi üzerine yazıları bulunan Mihail Bahtin (1895-1970)'dir. En çok mimari, sanat ve iletişim alanlarında kullanılan gösterge bilimi, psikanalizin de dayanak noktalarından biridir. Semiyotikte göstergeler, kod çözme sürecinde, çözümlemeci tarafından belli bir mantık dizgesinde çözülmektedir.

Kalbiyle düşünmek

Hayatta sadece kalbiyle düşünen insanlar özgür olabilir ve özgür kalabilir. O yüzden insanların çoğu özgür değildirler ve olmayacaklardır da... Çünkü kalbi özgür olmayan insan, sadece köleliğin zincirleriyle yaşar. İnsanlar; özgürlüklerini telkinle, sözle, bilinçaltı oyunlarıyla yapılan ve ilk önce akla, sonra da kalbe vurulan zincirlerle kaybederler. Böylece; kendi tabiatlarını inkarla başlayıp kendi tabiatlarına aykırı bir insan olmalarıyla sonuçlanacak yavaş ve adım adım ilerleyen köleleştirici bir dizi bilinçaltı hipnotizması oyununun nesneleri olurlar. Aslında, tüm bunlar olurken ve özgürlüklerini adım adım kaybederken, bu trajik durumlarının farkında da olamazlar. Bir gün bu durumun farkına vardıklarında ise, yani esaret zincirlerinin, bilinçlerini, ruhlarını ve kalplerini dayanılmaz bir şekilde sıktığını anladıkları gün, köleliklerinden kurtulmak isterler. Bu durumda, yapmaları gereken ilk ve tek şey kalpleriyle düşünmeye başlamak olacaktır. Çok geç de olsa kendi tabiatlarına dönüş ve aracısız bir özgürleşme böyle gerçekleşecektir...

C.A.G.

Zühal yıldızı

Zühal ismini herkes bilir. Zühal, Satürn demektir. Güneş Sistemi'nde yer alan gezegenler içerisinde Satürn, büyüklük açısından Jüpiter'den sonra ikincidir. Satürn, adını Yunan mitolojisindeki Kronos'tan almıştır. Kronos, Yunan mitolojisindeki zaman tanrısıdır. Kronos, Zeus'un babasıdır. Ayrıca, Satürn, Roma mitolojisindeki Tarım Tanrısı'na da ismini vermiştir.
Gezegenin mitolojik kökenlerini bir kenara bırakıp bilime dönersek Satürn, gerçekte hidrojen ve helyumdan oluşan dev bir gaz topudur. Merkür, Venüs, Mars ve Jüpiter gibi çıplak gözle gözlenebilir. Küçük mavi topumuza (evimize) olan uzaklığı en yakın konumunda 1.150.000.000 km'dir. (Bir milyar 150 milyon kilometre.)
1610 yılında, Galileo Galilei kendi yaptığı teleskobu gökyüzüne çevirdiğinde, gözlediği Satürn'ün küresel bir yapısı olduğunu farketti. Böylece, gezegenin her iki yanında, kendi deyimi ile 'kulak' olarak nitelediği ve sonradan Satürn‘ün halkaları oldukları anlaşılacak oluşumları gördü. Ardından 1655'te, Christian Huygens, Satürn'ün en büyük uydusu Titan'ı keşfetti. Huygens, 1659 yılında Galilei'nin görmüş olduğu oluşumun Satürn'ün halkası olduğunu açıkladı.


Wezen yıldızı

Wezen (Wesen) yıldızının Latince ismi Delta Canis Majoris'tir. (δ CMa/δ Canis Majoris) Büyük Köpek takımyıldızında bulunur. Gökyüzündeki en parlak yıldız olan Sirius (Akyıldız) ve Adhara yıldızlarından sonra takımyıldızdaki en parlak üçüncü yıldızdır.
İsmini Arapça'da "ağırlık" anlamına gelen "وزن (vezn)" kelimesinden alır. Dünyaya uzaklığı yaklaşık 1790 ışık yılıdır. Sarı beyaz renkte bir süper-dev yıldız olup 17 Güneş kütlesi ağırlığındadır.


Başakçı (Spica) yıldızı

Spica adı, Latince "spica virginis"den gelir. Bu da aslında, "Başağın kulağı" anlamına gelir. Spica, Başak takımyıldızında bulunur. Gökyüzündeki en parlak 15. yıldızdır. Güneş'ten 12100 kat daha parlaktır. 
Dünya'ya uzaklığı ise 249 ışık yılıdır. Yani şu anda biz, bu yıldızı gözlemlediğimizde onun 249 yıl önceki halini görüyoruz. 2019-249= 1770. 
Henüz Fransız ihtilali bile olmamış. Romantizmin ve hümanizmanın öncülerinden Diderot hayatta henüz... Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; yıldızlara baktığımızda geçmişe bakarız, yüzümüzü gökyüzüne çevirdiğimizde yıldızların ışıklarında, henüz biz doğmadan önceki binlerce yıllık geçmişi görürüz. Kozmos, böyle büyüleyici, böyle esrarengizliklerle doludur işte...



Medet Rab bir forvet!

Günlerdir forvet diye yanıp tutuşuyor Galatasaray taraftarı. Transfer açıklaması yapıldığı anda NASA tarafından şu açıklamaların yapıldığına şahit olabiliriz: "...Kainat şiddetle sarsıldı, gökyüzünde süpernova patlamaları yaşandı, milyonlarca ışık yolu uzaklıkta yeni pulsarlar oluştu ve paralel evrenlerde galaktik bükülmeler meydana geldi. Hubble'dan gelen anlık fotoğraflar sayesinde gelişmeleri dünya kamuoyu ile paylaşmaya devam ediyoruz..."
Bir hafta sonra: Bu olağanüstü olaylar sonucunda, şaşkınlığını gizleyemeyen üst düzey Nasa yetkilileri, Florya'yı ziyaret ederler ve yeni forvetle bir röportaj yaparlar...

Sirius

Sirius (Akyıldız), Büyük Köpek Takımyıldızı’nda yer alır. Çıplak gözle tek yıldızmış gibi görünen Sirius, aslında, Sirius-A ve Sirius-B olarak adlandırılan bir beyaz cüceden oluşan bir çift yıldızdır. Osmanlıca'da "Şi’ra-i Yemaniye" ismiyle bilinen Sirius-A bileşeni (α CMa/α Canis Majoris/Büyük Köpek Takımyıldızı’nın alpha yıldızı), gökyüzündeki en parlak yıldız olup ardından gelen Canopus’un 12 katı daha parlaktır.
Sirius, aynı zamanda, yer aldığı takımyıldızdaki önemli rolünden dolayı, geleneklerde köpek-yıldız olarak da adlandırılır. Bu yıldız pek çok mitolojik ve folklorik öykülere konu olmuştur. Örneğin, Eski Mısır'da Sirius-A’nın helyak doğuşu (bir yıldızın yılda bir gerçekleşen, güneşin ardından geçip tekrar görünür olması durumu) Nil Nehri’nin taşmalarını, eski Yunan’da “köpek günleri”nin (kavurucu sıcak günler) başlangıcını, Polinezya’da kışı temsil etmiş, Pasifik Okyanusu’nda ise gemicilerin rotalarını belirlemelerinde bir gösterge olarak kullanılmıştır.

Mustafa Kemal Atatürk

Saat dokuzu beş geçe kaybetmiştik ulusumuzun yıldızını. O ne bir pop stardı ne de bir rock star. O hayatını kimi "idealistler" gibi araba garajlarında kafayı dumanlayıp kayıt doldurarak değil, yıkılmakta olan bir imparatorluğun altında kalmak üzere olan milletini kurtarmak için ortaya koymuştu. Ruhunu da ulusuna  teslim etmişti. Kafasında yanıp yıkılan bir ulusu "küllerinden yeniden ayağa kaldırmak" vardı. O bir anka kuşuydu, Türk ulusunun "zümrüdüankasıydı". Ama bir farkı vardı onun; Kaf Dağı'nın ardında kanat çırpmıyor ve Kaf Dağı'nın ufuklarından seslenmiyordu ulusuna. Bandırma vapurunun güvertesinden sesleniyordu milletine. Samsun'a ayak bastığında, ayaklar altında ezilen ulusunu ayağa kaldırmak için tüm bedeni ve ruhuyla vatanın özgürlüğünün ilk kıvılcımını çakıyordu "çakmak çakmak" çakan gözleriyle...
O bir yıldızdı. 10 numara giyen bir yıldız değildi ama "on numara" adamdı. 4 numara giyen bir pivot değildi ama dört dörtlük bir adamdı ve en güzel smacını "hasta adam"ı öldürmeye gelenlere vurdu. Tüm dünya ulusları alkışladı onu...
Ve biz onu aldık kalbimizin orta yerine bir "anka kalbi" gibi koyduk. Şimdi o kalbi durdurmaya çalışanlar var. Ama biz biliyoruz ki o kalp dursa da, küllerinden yeniden doğacak. Anka kuşu ölmez çünkü. O kalp sonsuza dek "sarışın ve mavi gözlü ankamız"la beraber dalga dalga dalgalanacak. Kırmızıların en güzeli ve beyazların en durusunda...

Aeon Flux

"Aeon Flux", bir bilimkurgu filmi...

Mistik bir hikaye. Ölümcül bir virüs, klonlanan ve nesiller boyu hayatta kalan insanlar... Bir şehir, adı Bregna , dış dünyaya kapalı. Büyük surlarla çevrili, Atlantis ya da Arcadia gibi bir yer ama insanlar mutlu değil. Gizemli deneyler. Yıl 2415, 400 yıldır devam eden bir hanedanlık. Esrarengiz bir şekilde ölen ve yeniden doğan insanlar, vb... Anlaşılması zor olaylar zinciri... Güzel bir kadın; Aeon Flux ( Charlize Theron), bir özgürlük savaşçısı. Kanlı sahneler...
Ve filmden bana kalan tek şey, filmin sonundaki şu sözler oluyor:
"Sadece bir kez yaşamak. Ama umutla..."






Alphard yıldızı

Alphard (α Hya, α Hydrae, Alpha Hydrae), Hydra (Su Yılanı) takımyıldızının turuncu renkteki en parlak yıldızıdır. Alphard, Arapça'da, الفرد (al-fard) kelimesinden gelir. "Fert", "yalnız olan" (İng. solitary one) anlamındadır. Çünkü, yıldızın yakınlarında başka parlak yıldız yoktur. Ayrıca, yıldız, Araplar tarafından "yılanın omurgası" olarak da nitelenmiştir. Danimarkalı gökbilimci Tycho Brahe (1546-1601) de ona "Cor Hydræ" yani "yılanın kalbi" demiştir. Dünyaya, 180 ışık yolu uzaklıktadır. Gökyüzünde görülen en parlak 49. yıldızdır.

28 Ocak 2019 Pazartesi

Jüpiter

Jüpiter,Güneş Sistemi'nin en büyük gezegenidir. Kendi etrafında dönüş süresi en az olan gezegendir. En güçlü manyetik alana sahiptir. Venüs'ten sonra Güneş Sistemi'ndeki en parlak gezegendir. 67 tane uydusu vardır. Dünyanın 317.8 katı ağırlığında olup ismini Roma mitolojisinde en büyük Tanrı olan Jüpiter'den alır. Bileşimi ise şöyledir;
Hidrojen % 86,
Helyum % 14,
Metan % 0,1,
Su buharı % 0,1,
Amonyak % 0,02,
Kalanı (eser miktarda) etan, fosfin ve hidrojen sülfattan oluşuyor.
Galileo, Jüpiter'in en büyük dört uydusunu keşfeder ve Dünya dışındaki bir gezegenin kendi etrafında dönen uyduları olabileceğinin ilk kanıtını verir. Böylece, Kopernik'in o güne dek yaygın kabul görmeyen güneş merkezli teorisini destekleyici bir veri elde eder.
Yansıtabilirlik derecesi (Albedo) 0,52 olan gezegen, yüzeyine düşen Güneş ışığının yarıdan fazlasını görünür tarafta yansıtır. Ancak kızılötesi alandaki ışınım ölçüldüğünde, Jüpiter'in Güneş'ten aldığı enerjinin 2,3 katı kadarını da dışarı yaydığı görülür. Bu nedenle gezegen, Güneş'e olan uzaklığına göre hesaplanan 106 K'den (-167°C) çok daha yüksek bir etkin sıcaklığa sahiptir olup 126 K (-147 °C) sıcaklığında bir kara cisim gibi ışır. Jüpiter'in kendi içinde yarattığı bu enerji fazlası, gezegenin yer çekiminin etkisi ile yavaşça kendisi üzerine çökerek küçülmesi sırasında dönüştürülen potansiyel enerji ile açıklanır. Bu olguya Kelvin-Helmholtz mekanizması denir.



Pollux

Pollux (β Gem, β Geminorum, Beta Geminorum), ikizler takımyıldızı içinde, Dünya'ya 34 ışık yılı uzaklıkta bulunan bir yıldızdır. Pollux, komşusu Castor (Alfa Geminorum)'dan daha parlaktır ve takımyıldızın en parlak yıldızıdır. Mitolojide, Pollux, Castor'la birlikte İkizler'in başını, aşağıya doğru uzanan sönük yıldızlar ise vücutlarını oluşturur. Castor ve Pollux, çeşitli toplulukların mitolojilerinde Adem ve Havva dahil çeşitli ikizlere veya çiftlere benzetilmiştir.

Suhail yıldızı

Suhail, Arapça'da Suheyl (سهيل) olarak bilinir ve isim olarak da kullanılır. Vela (Yelken) takımyıldızında bulunur. Vela takımyıldızı, ismini, daha önceki takımyıldız adlandırmalarında bir gemi olarak tasvir edilen Argo Navis takımyıldızının yelkenini oluşturan parçaya benzemesi nedeniyle almıştır. Argo Navis takımyıldızındaki yıldızlar; günümüzde Karina, Pupa ve Yelken takımyıldızlarına dağılmıştır.
Süheyl yıldızı bir dev yıldız olup 570 ışık yılı uzaktadır. Şu anda onun 2019-570= 1449 yılındaki halini görmekteyiz. Yani, henüz İstanbul fethedilmeden önceki hâli. Gökyüzündeki 69. en parlak yıldızdır.

Regulus yıldızı

Regulus (α Leo / α Leonis / Alfa Leonis), Aslan takımyıldızı'nın en parlak yıldızı olup Dünya'dan yaklaşık olarak 77.5 ışık yılı uzaklıktadır.

Güneş’in yaklaşık üç katı çapa sahip olan yıldızın yüzey sıcaklığı Güneş’ten 2.5 kat fazla, yaklaşık 12 bin santigrat derecedir. Dolayısıyla parlaklığı ve yaydığı enerji de Güneş’ten yaklaşık 300 kat daha fazladır. (https://www.kozmikanafor.com/regulus-ve-aslan-i-leo-i-gokadasi/)


Arcturus yıldızı

Arcturus, Çoban takımyıldızı'nın alfa yıldızıdır. Sirius ve Canopus’tan sonra göğün üçüncü parlak yıldızıdır. Güneş’ten 37 ışık yılı uzaklıkta bir turuncu dev yıldızdır. Çapı Güneş’in 20 katı olup Güneş’ten 180 kat daha fazla enerji açığa çıkarır.



Susmak