Ahmet Midhat Efendi, kendi çıkardığı Dağarcık adlı derginin ikinci sayısında yayımlanan "Veladet" (Doğum: 1873) adlı yazısında, kendisinin nasıl dünyaya geldiğini anlattıktan sonra şunları söylemekteydi: "Fakat bundan daha pek çok zaman evvel dünyaya gelmiş idim. Pek çok evvel, pek çok evvel. Biliyor musunuz ne zaman? Daha evveli de var ama, haydi o kadar da uzağa gitmeyelim de biraz beri tarafından başlayalım", dedikten sonra doğumunun, Dünya'nın henüz soğumadan önceki evresinde başladığını belirtmekte ve "Nice seneler hararet-i merkeziye içinde kaynadım. Sonra, birçok madenler içinde buhara munkalib olarak (dönüşerek) uçtum. Tekasüf ettim. (Yoğunlaştım.) Tahaccür ettim (Taşlaştım,katılaştım). Kürenin bu tabaka-i evvelâsını teşkil eden her zerre içinde, benim vücudum vardı. Vücudumun her zerre içinde olan kısmını toplaya toplaya başıma haller geldi. Toprak oldum, nebatat (bitkiler) haline girdim. Çiçek oldum, açtım. Haşerat haline girdim. Münteşir oldum (yayıldım). Her tabakada o kadar hallere girdim ki, tarif değil isimlerini saymış olsam, kamus (sözlük) kadar bir kitap olur. Nihayet dördüncü tabakada dahi nice yüz bin inkılaplar (dönüşümler) gördükten sonra aksamımı (kısımlarımı) toplaya toplaya meydana geldim.."
İhvan-ı Safâ'dan, Mevlâna'ya, Mevlâna'dan İbrahim Hakkı'ya, ondan Ahmet Midhat Efendi ve nicelerine varıncaya dek tekâmülü (evrime) savunan düşünürlerimiz, tasavvuflarımız, yazarlarımız hep olmuştur. İslâm Dünyası'nda da evrimi savunan teologlar, düşünürler, filozoflar hep olagelmiştir. "Yaradılışçılık" adı altında, türlerin sabit olduğu, milyarlarca yıldır hiç değişmediği ve değişmeyeceği görüşünü (din adına İslam Skolastiğini) savunan dogmatik çizgi ise evrimi hep yadsımış, kuram hakkında en ufak bir bilgisi olmadığı halde, bu konuda sürekli demagoji yapmış ve atıp tutmuştur. Biyolojik evrimi yadsıyanlar; gökyüzünün de, mükemmel, değişmeyen, oluş ve bozuluşun olmadığı bir özelliğe sahip olduğunu söylüyorlardı. Ama 100 yıldır artık biliyoruz ki; yıldızlar ve gök adalar da aynı canlılar gibi doğar, büyür, gelişir, değişir ve ölürler. (Yıldızların ve gök adaların evrimi incelenebilir.) Bununla birlikte jeologlar ve paleontologlar her gün yeni bir fosil, yeni bir kemik buluyorlar, türlerin ara halkalarını birleştiriyorlar ve birleştirmeye de devam edecekler. Dogmatikler kabul etsinler ya da etmesinler; hayat suda başladı ve bizim en uzak atamız da bir tür bakteriydi. Yani hepimiz mikroplardan evrimleşerek bugüne kadar geldik. En uzak atalarınızın mikrop olduğu gerçeği size zor geliyorsa, o zaman 550 milyon yıl önce bir tür balık olduğunuzu bilerek mutlu olabilirsiniz; e nihâyetinde, milyonlarca yıl boyunca, türleşerek, değişerek, "homo sapiens sapiens" oldunuz. Yani; "düşündüğünün üstüne düşünen insan"...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder