Saat dokuzu beş geçe kaybetmiştik ulusumuzun yıldızını. O ne bir pop stardı ne de bir rock star. O hayatını kimi "idealistler" gibi araba garajlarında kafayı dumanlayıp kayıt doldurarak değil, yıkılmakta olan bir imparatorluğun altında kalmak üzere olan milletini kurtarmak için ortaya koymuştu. Ruhunu da ulusuna teslim etmişti. Kafasında yanıp yıkılan bir ulusu "küllerinden yeniden ayağa kaldırmak" vardı. O bir anka kuşuydu, Türk ulusunun "zümrüdüankasıydı". Ama bir farkı vardı onun; Kaf Dağı'nın ardında kanat çırpmıyor ve Kaf Dağı'nın ufuklarından seslenmiyordu ulusuna. Bandırma vapurunun güvertesinden sesleniyordu milletine. Samsun'a ayak bastığında, ayaklar altında ezilen ulusunu ayağa kaldırmak için tüm bedeni ve ruhuyla vatanın özgürlüğünün ilk kıvılcımını çakıyordu "çakmak çakmak" çakan gözleriyle...
O bir yıldızdı. 10 numara giyen bir yıldız değildi ama "on numara" adamdı. 4 numara giyen bir pivot değildi ama dört dörtlük bir adamdı ve en güzel smacını "hasta adam"ı öldürmeye gelenlere vurdu. Tüm dünya ulusları alkışladı onu...
Ve biz onu aldık kalbimizin orta yerine bir "anka kalbi" gibi koyduk. Şimdi o kalbi durdurmaya çalışanlar var. Ama biz biliyoruz ki o kalp dursa da, küllerinden yeniden doğacak. Anka kuşu ölmez çünkü. O kalp sonsuza dek "sarışın ve mavi gözlü ankamız"la beraber dalga dalga dalgalanacak. Kırmızıların en güzeli ve beyazların en durusunda...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder